kidologlogo

Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm sendromu, kaçırılma ya da rehin alınma gibi durumlarla ilişkilendirilen psikolojik bir tepki olarak tanımlanır.



Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm sendromu, kaçırılma ya da rehin alınma gibi durumlarla ilişkilendirilen psikolojik bir tepki olarak tanımlanabilir. Esaret ve tacize karşı geliştirilen bu psikolojik tepkide, kaçırılan kişi onu kaçıran kişiyle olumlu ilişkiler geliştirir.

Travma yaşayan kişiler için bir tür durumla başa çıkma mekanizması olarak görülebilir. Esir alınan ya da istismar edilen kişi, kendisini esir alan kişi ona zarar vermediğinde minnettarlık hissedebilir. 2007 yılında yayınlanan FBI Yasa Uygulama Bülteni'nde yer alan bir makalede, Stockholm sendromunun temel unsuru olarak, faillerin tutsaklara karşı olumlu duygular geliştirebileceği inancı gösterilmektedir. 

Stockholm sendromunda tutsaklar kendilerini tutsak eden kişilerle yakınlık kurarak hayatta kalmaya çalışır. Bazı kuramlarda Stockholm sendromu bir hayatta kalma stratejisi olarak da görülür. Genel olarak esir alan ya da istismar edene karşı güven, sadakat ve sevgi duygularının sergilendiği tüm durumlar için bu terim kullanılmaktadır.

Bu terimi icat eden kişinin ise İsveçli bir psikiyatrist olan Nils Bejerot olduğu kabul edilir. Ayrıca Stockholm sendromu, psikolojik bir tanı olarak değil rehine durumlarında ortaya çıkan bir davranış modeli olarak görülmektedir. 

En fazla uçak kaçırma ve soygun durumlarında ortaya çıkan bir durumdur. Kaçırılma ve çocuk cinsel tacizi vakalarında da bu durumdan söz edilebilir. Stockholm sendromu yaşayan kişilerin en temel özelliği kendilerini esir alan ya da istismar eden kişiye sadakat ve bağlılık göstermeleridir.



Stockholm Sendromu’nun Tarihçesi

Stockholm Sendromu terimini ilk kez İsveçli psikiyatrist Nils Bejerot tanımlamıştır. 1970’lerde Psikiyatrist Dr. Frank Ochberg, Nils Bejerot’tan aldığı Stockholm sendromu fenomenini tanımlamaya devam etmiştir. Dr. Frank Ochberg, ABD Ulusal Terörizm ve Düzensizlik Görev Gücü'ne rehine durumlarında stratejiler geliştirmede yardım ediyordu. 

Stockholm sendromu terimi ilk olarak kırk yıl önce İsveç’in Stockholm şehrinde yaşanan altı günlük bir banka soygunundan sonra tanımlanır. 23 Ağustos 1973'te banka çalışanı olan Birgitta Lundblad, Elisabeth Oldgren, Kristin Ehnmark ve Sven Safstrom 32 yaşındaki Jan-Erik Olsson tarafından rehin alınmıştır. Soygunun ilerleyen günlerinde Jan-Erik Olsson’a eski bir hapishane arkadaşı da katılmış ve altı gün süren soygun direnişinden sonra tutsakların kendilerini rehin alan kişiyle pozitif ilişkiler kurdukları ortaya çıkmıştır.

Terimi en güçlü şekilde ilk kez açıklayan Psikiyatrist Dr. Frank Ochberg’e göre Stockholm sendromu kriterleri şöyle sıralanabilir:



  • İnsanlar öncelikle korkunç bir şey yaşarlar ve öleceklerinden emindirler.
  • Sonrasında bir çocuklaşma yaşarlar izinsiz yemek yiyemez, tuvalete gidemez ve konuşamazlar.
  • Yiyecek verilmesi gibi ufak nezaket eylemleri büyük bir şükranlık duygusuyla karşılanır.
  • Rehineler akıllarında onları rehin eden kişinin kendilerini yaşatacağına inanırlar, kendilerini bu duruma sokan kişinin o olduğunu inkâr ederler.

Stockholm Sendromunun Belirtileri Nelerdir?

Esir alınan ya da istismar edilen kişilerde bir psikolojik tepki olarak ortaya çıkan Stockholm sendromunun açıkça görülebilen belirtileri vardır. Esir alınan ya da istismar edilenlerde bu sendrom belli davranışlarla ortaya çıkar. Tutsak, rehine ya da tacize uğrayan kendisine bunu yapana karşı olumlu duygular besler. Sadakat ve bağlılık geliştirdikleri faile karşı sevgi de duyabilirler. Stockholm sendromunun belirtileri ise şunlardır:



  • Otorite figürlerine ve kolluk kuvvetlerine karşı esir alan kişiyi savunmak
  • Esir alan kişiye karşı konuşma fırsatı olduğunda bile esir alan kişiye sadık kalmak
  • Fırsat olduğu halde esir olma durumundan kurtulmaya çalışmamak
  • Esir alan kişiden sevgi ve onay beklemek
  • Esir alan kişinin davranış ve inançlarına saygı duymak
  • Esir alanla bağ kurmanın hayatta kalma şansını arttırdığına inanmak

Stockholm Sendromuna Ne Sebep Olur?

Stockholm sendromuna tam olarak neyin sebep olduğu bilinmese de bazı teoriler vardır. En güçlü teorilerden birisi, bunun içgüdüsel tepki olarak atalarımızdan kaldığıdır. Öğrenilmiş bir teknik olarak insan evriminde yeri olduğu düşünülmektedir.

Bu teoriye göre erken uygarlıklarda insanların farklı sosyal gruplar tarafından öldürülme riski vardı. Bunun doğal bir insan özelliği olduğuna inanan evrimsel psikiyatrlar, esir alanla bağ kurmanın hayatta kalma şansını artırdığını düşünmektedir. 

Başka bir teoriye göreyse, Stockholm sendromu duygusal bir durumdur. Esir alan ya da istimrarcı biraz nezaketli davrandığında esir alınan ya da istismara uğrayan ona karşı minnet duygusu geliştirir. Duygu durumlarının mevcut şartlara göre değişmesi söz konusudur. Stockholm sendromun nedenleri tam olarak bilinmemekte birlikte günümüzde halen bazı teoriler geliştirilmektedir.



Stockholm Sendromu Nasıl Teşhis Edilir?

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin teşhis kılavuzunda Stockholm sendromu resmi olarak tanınmıyor ve ruh sağlığı ve hastalıkları arasında da yer almıyor. Bir davranış modeli olarak Stockholm sendromunu anlamak için rehine ya da istismar durumunu çözümlemek gerekir. Yaşanan durumda fail ve kurban arasındaki davranış ilişkileri incelenmelidir. Bazı araştırmalar Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile Stockholm sendromunu ilişkilendirmektedir. 

TSSB kriterleri ve Stockholm sendromu kriterleri benzerlik gösterir. Bu nedenle TSSB semptomlarını anlamak Stockholm sendromunu anlamaya yardımcı olabilir. Mental Bozuklukların Teşhis ve İstatistik El Kitabında (DSM) veya Uluslararası Hastalık Sınıflandırmasında (ICD) da Stockholm sendromu listeye girmez.



Stockholm Sendromu’nun Gelişimi

Stockholm sendromu rehin alınma, banka soygunu gibi durumlarla ilişkilendirilse de gelişimi farklı durumlarda ortaya çıkabilir. Cinsel, fiziksel ya da duygusal istismar, çocuk veya antrenör-sporcu istismarı gibi durumlarda Stockholm sendromu yaşanması oldukça olasıdır. Bu sendrom durumla, bir başa çıkma mekanizması olarak düşünüldüğünde sosyal hayattaki ilişkilerde bile görülebilir.

İnsanların üzücü durumlardan kurtulmak için üzücü durumu yaşatana karşı bağlılık, şefkat, sevgi göstermesi mümkün olabilir. Taciz uygulayana bağlanma gibi sorunlar bu fenomenle ilişkilendirilebilir. Rehine pazarlığı alanında psikoloji ve polislik alanlarında Stockholm sendromunun gelişiminden söz etmek mümkündür.



Günlük Yaşamda Stockholm Sendromu

Stockholm sendromunun başlangıçta rehine durumuyla özdeşleştirilse de zamanla günlük hayatta da varlığını gösterdiği düşünülmektedir. Duygusal esaret ve fiziksel istismar gibi durumlar gündelik hayatta sık yaşanır. Bu gibi durumlarda istismara maruz kalan kişiler istismarcılarına olumlu duygularla bağlanabilir. Örneğin, şiddet gören bir kadının kocasına bağlanması bu duruma yakındır. İlişkilerde Stockholm sendromu gizli bir bahçe gibi saklanabilir. Bir eş, bir arkadaş ya da patronunuzla böyle bir durum yaşıyor olabilirsiniz. Stockholm sendromu günlük yaşamda görünmeyen baskı, taciz ve istismar durumlarında saklı olabilir.



Lima Sendromu ve Stockholm Sendromu Arasındaki Fark Nedir?

Lima sendromu, Stockholm sendromunun tam tersi olan bir tepki durumudur. Lima sendromunda esir alan ya da istismar eden kişi kurbanlarıyla yakınlık kurar. Lima sendromu ise ilk olarak 1996 yılının sonlarında Peru’nun Lima kentinde meydana gelen bir rehine krizinde tanımlanmıştır. Tutsaklarına sempati duyan fail, onlarla olumlu ilişkiler geliştirmiştir. Stockholm sendromunun aksine Lima sendromunda esareti ya da istismarı yaratan kişi tutsağına sempati duyar.



Stockholm Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Psikolojik bir durum olarak kabul edilmediğinden Stockholm sendromunun belli bir tedavisi yoktur. TSSB tedavisine olduğu gibi konuşma ya da ilaç tedavisi uygulanabilir. Terapi bu tür durumlarda en doğru yol olarak görülür. Terapi sayesinde yaşanan deneyim anlaşılabilir. Hayata nasıl devam edileceği bu sorunlar anlaşıldıktan sonra şekillenebilir. 



Stockholm Sendromu Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Psikoterapi, Stockholm sendromu yaşayan kişilerin hayatına sağlıklı şekilde devam etmesine yardımcı olur. Tedavi edilmeyen psikolojik durumlar daha ciddi sorunlara yol açabilir. Bu tür durumlar yaşayan kişilerin hayatlarına sağlıklı şekilde devam edebilmeleri için psikoterapi görmeleri gerekir. Kendinizi buna benzer bir durumun içinde hissediyorsanız mutlaka profesyonel psikolojik danışmanlık alınmalıdır.

407790

Kişi Okudu

Kidolog
KidologLogo

TR

Teknik Destek
(10:00-23:59)

+90(850) 840 11 39

App Store

Google Play

Spotify

karekod

' Bilinçli ebeveynler mutlu nesiller '

* Kidolog E-Bülten Üyeliği ile Bizden Haberdar Olun

© 2024 kidolog.com /Tüm hakları saklıdır.