kidologlogo

Düşünsel Duygulanımcı Davranış Terapisi

DÜŞÜNSEL DUYGULANIMCI DAVRANIŞ TERAPİSİ

DDDT yaklaşımı, insanların daha uzun yaşamalarının yanı sıra ruhsal sıkıntılarını ve kendilerine zarar verici davranışlarını en aza indirmelerine, daha doyumlu ve daha mutlu birer varlık olarak kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmaya çalışır.

Kişilerin söz konusu değerleri edinebilmeleri için DDDT tarafından tanımlanan 12 alt amacı vardır:



  1. Kendiyle ilgilenme
  2. Toplumla ilgilenme
  3. Kendini yönlendirme
  4. Hoşgörü
  5. Esneklik
  6. Belirsizlikleri kabullenebilme
  7. Katılım
  8. Kendini olduğu gibi kabul etme
  9. Risk alma
  10. Gerçekçi beklentiler içinde olma
  11. Engellenme eşiğini yüksek tutma
  12. Kendi sorumluluğunu taşıma

İnsanların işlevselliğinin 3 ana boyutu vardır: bunlar düşünceler, duygular ve davranışlardır. Bu üç alan birbiriyle ilişki içindedir, birinde olan değişiklik çoğu zaman diğer ikisinde de birtakım değişikliklere yol açar.

DDDT’ye göre 3 türlü içgörü vardır.

Birinci tür içgörü: insanlar ne düşündüklerine göre birtakım duygular yaşarlar ve insanların duyguları, davranışları ve düşünceleri birbirleriyle karşılıklı bir ilişki, bir etkileşim içincedir.

İkinci tür içgörü: Kişi akılcı olmayan yerleşik düşüncelerini nasıl ve ne zaman elde etmiş olursa olsun, bugün için de bu düşüncelerini sürdürmeyi yine kendi seçmektedir.

Üçüncü tür içgörü: Kişinin, kişiliğini ve kendine gereksiz yere rahatsızlık veren güçlü eğilimlerini değiştirmesinin büyülü bir yolu yoktur.

DDDT, sorun odaklı bir terapi yöntemidir . terapistinde olması gereken birtakım nitelikler vardır.



  1. Empati yapma
  2. Saygı duyma
  3. Sıcaklık hissettirme
  4. İçten ve yapmacıksız olma
  5. Somut olma
  6. Gerektiğinde karşı karşıya bırakma, yüzleştirme
  7. Gerektiğinde kendinden söz etme
  8. Sağlıklı bir mizah duygusuna sahip olma

DDDT terapisti yararlı olan duyguları zararlı olan duygulardan ayırt eder. Zararlı duygular, danışanları amaçlarına ulaşmaktan alıkoyan, yaşamlarının tadını kaçıran ve kendilerine zarar veren birtakım davranışlar göstermelerine yol açan duygulardır. Bunlar olumsuz duygular olmaktan çok, rahatsızlık veren ( sağlıklı olmayan ) olumsuz duygular olarak tanımlanır.

Olgusal yönden uyum sağlayan duygular, çok yoğun ve olumsuz olsalar bile kişi tarafından “ rahatsızlık veren, acı çektiren” duygular olarak duyumsanmazlar.

Fizyolojik açıdan, rahatsızlık veren duygulara birçok otonom sinir sistemi belirtisi eşlik eder.

Davranışsal açıdan, rahatsızlık veren duygular, kişinin kendisine zarar veren birtakım davranışlara yol açabilirler ya da kişinin sorun çözme becerilerini ketleyebilirler ; dolayısıyla kişi kitlenip kalmış, sıkışmış, çaresiz, eli kolu bağlı bir durumda kalabilir.

Bilişsel açıdan, rahatsızlık veren duygular aşırı yüklü, akılcı olmayan düşüncelerle birlikte bulunurlar.

Toplumsal açıdan, rahatsızlık veren duyguların başkalarının da, eşduyum ya da dayanak olma yerine cezalandırma ya da kaçınma davranışları doğurma olasılığı daha yüksektir.

Uyumu bozmayan ve rahatsızlık veren duyguların ayrımı

 

Uyumu bozmayan                                              Rahatsızlık veren

Üzülmek, tasalanmak                                         Kaygılanmak ( anksiyete)

Üzüntü duymak                                                  Çökkünlük duymak ( depresyon)

Kızgınlık duymak                                               Öfkelenmek

Pişmanlık duymak                                              Suçluluk duymak

Hayıflanmak                                                       Utanmak

Düş kırıklığına uğramak                                     İncinmek

 

Terapinin önde gelen amaçlarından biri; kişinin acı çektiren, dolayısıyla işlevselliğini bozan duygularını, olumsuz olsalar bile uyumu bozmayan davranışlara dönüştürmektir.

Ellis’e göre iki tür yerleşik düşünce vardır: akılcı düşünceler ve akılcı olmayan düşünceler olarak adlandırmıştır. Akılcı düşünceler de, akılcı olmayan düşüncelerde gerçekliğin değerlendirilmesidir, gerçekliğin tanımlanması ya da gerçekliğe ilişkin öngörüde bulunulması değildir. İnsanların her iki tür düşüncesi de olabilir. Terapinin amacı, danışanların akılcı olmayan düşüncelerinin üzerine giderek, bunları daha akılcı felsefi yaklaşımlarda değiştirilmesine yardımcı olmaktır. Bu düşünceleri birbirlerinden ayırt etmenin bir takım yolları vardır.



  1. Akılcı yerleşik düşüncelerin iç tutarlılığı vardır, mantıklıdırlar ve mantıksal olarak bağdaşıktırlar.
  2. Akılcı yerleşik düşünceler deneysel olarak doğrulanabilir, kanıtlarla desteklenebilir.
  3. Akılcı yerleşik düşünceler saltçı ve koşulsuz değildir, koşullara göre değişken ya da görecelidir.
  4. Akılcı yerleşik düşünceler uyum sağlayan duygulara yol açarlar.
  5. Akılcı yerleşik düşünceler kişinin amaçlarına ulaşmasına yardımcı olurlar.

 

Akılcı olmayan yerleşik düşünceler:



  1. Akılcı olmayan yerleşik düşünceler mantıksal açıdan tutarsızdılar.
  2. Akılcı olmayan yerleşik düşünceler deneysel gerçekliklere aykırılık gösterirler. Gerçek olaylardan köken almazlar.
  3. Akılcı olmayan yerleşik düşünceler saltçı ve doğmatiktirler.
  4. Akılcı olmayan yerleşik düşünceler acı veren birtakım duygulara yol açarlar.
  5. Akılcı olmayan yerleşik düşünceler kişiyi amaçlarına ulaşmaktan alıkoyar.

 

YORUMLAR ( ÇIKARIMLAR)

Akılcı olmayan yorumlar ( çıkarımlar ) gerçekliğin çarpıtılmasından oluşurlar ve gerçekliği çarpıtmanın değişik türleri vardır.

Sık karşılaşılan düşünsel çarpıtmalar şunlardır:



  1. Ya hep ya da hiç biçiminde düşünme: Her şey siyah ya da beyaz olarak düşünülür. Çok iyi değilse çok kötü olduğu düşünülür. Oysa bir şey yanlışsa çoğu zaman tam tersi de yanlıştır.
  2. Damgalama ve aşırı genelleme: Damgalama, ya hep ya da hiç düşüncesinin aşırı uçlarıdır. “ yanılgı içindeyim” demek yerine “ bu benim salt yenilgimi gösterir” denir. Oysa kişiler, tek başına, ne yaptıklarına göre damgalanamazlar.
  3. Hep-lik ya da hiç-lik: Her şey hep öyle değilse, hiçbir zaman öyle değildir ya da hiçbir zaman öyle olmamışsa, hep öyle olmayacaktır gibi düşünülür.
  4. Bir sonuç çıkarıverme ya da daha önce söylenenlerle ilgisiz olumsuz birtakım sonuçlar çıkarma: Böyle bir sonuç çıkarmayı sağlayan veriler olmamasına karşın her şey olumsuz olarak yorumlanır.
  5. Olumsuza odaklanma: Olumsuz tek bir ayrıntı, bütünün içinden ayıklanır, çekilip öne çıkarılır ve yalnızca buna odaklanılır, artık resmin bütünü görülmez olur.
  6. Olumluyu görmezden gelme: Olumlu yaşantılar “sayılmaz” ya da bunlar yadsınır. Sözgelimi iyi bir iş çıkarıldığı zaman, ya bunun yeterince iyi olmadığı ya da herkesin de bunu yapabileceği düşünülür.
  7. Yazgıyı anlama, geleceği öngördüğünü düşünme ( falcılık yapma) : Her şeyin kötüye dönüşeceği öngörülür.
  8. Duygusal çıkarımlarda bulunma: Olayların yarattığı olumsuz duyguların gerçeği yansıttığı düşünülür. Sözgelimi, uçaktan korkuluyorsa bu uçmanın tehlikeli olduğu anlamına gelir. Öfkeleniliyorsa bu haksız davranıldığını gösterir.
  9. Kişiselleştirme: Kişinin tam denetiminde olmayan bir olay için kendini sorumlu tutuğu zaman ortaya çıkar. Sözgelimi çocuğunun okulda başarılı olmadığını öğrenen bir anne, bunun nedenlerini bulmak yerine hemen kendinin ne denli kötü bir anne olduğunu düşünür.
  10. Küçümseme: Kişi, iyi ve güzel niteliklerini küçümser, sorularını ve kısıtlılıklarını gözünde büyütür.
  11. “Düzmeci” göründüğünü düşünme: Kişinin başarılarına ve olumlu yanlarına kendinin bile inanmaması ve bunların gerçeğin dışavurumu olmadığını düşünmesidir.
  12. Yetkinlik: Hiçbir eksikliği olmamasının peşinde koşma, tersine katlanamadığını düşünmedir.

Yorumlar, her zaman olmasa da, genellikle bilinç düzeyindedir.

 

DEĞERLENDİRMELER



  1. Dayatma: “ meli\malı” ların kullanılmasıdır.
  2. Korkunç görme: Herhangi bir şeyi korkunç, berbat, dayanılamaz, katlanılamaz olarak görmedir.
  3. İnsanları derecelendirme: Bütün benliği ( ya da başkalarınınkini) değerlendirme ve damgalamadır.
  4. Engellenme eşinin düşüklüğüdür: Kişinin bir olayın verdiği rahatsızlığa katlanamayacağına, buna dayanamayacağına ilişkin öznel algısıdır.

Ev Ödevleri Yönergeleri

DDDT yalnızca bir “konuşma terapisi” değildir, danışan daha değişik davranmadıkça anlamlı bir bilişsel ya da düşünsel değişikliğin gerçekleşmemiş olduğunu düşünülür. Danışanların değişik davranmalarını yardımcı olacak başlıca araçlardan biri ev ödevidir.

Etkili olabilecek ev ödevlerinin 4 önemli özelliği vardır.



  1. Tutarlılık: Verilen ödevlerin, oturum sırasında işlenen konularla ilgisinin olması, aralarında bir tutarlılık olması gerekir.
  2. Özgüllük: Ev ödevleri yeterince ayrıntılı olarak verilmeli ve izlenecek yönergeler çok açık olmalıdır.
  3. Düzenli İzlem : Her oturumdan sonra ev ödevi verilmeli, her oturumda bir önceki oturumun sonunda verilen ev ödevinin üzerinden gidilmelidir.
  4. Etkinlik: DDDT ev ödevleri, derece derece artmaktan, damla damla çoğalmaktan çok bir taşkın biçimde olmalıdır.

Danışanlara ev ödevi verilirken şunların göz önünde bulundurulması gerekir:



  • Verilecek ödevlere, tek başına karar vermektense, danışanla tartışarak karar vermek daha doğrudur.
  • Verilecek ödevlerin, danışanın ulaşmak istediğini söylediği amaçlarla olan ilgisi danışanla tartışılmalıdır.
  • Danışanın çok zamanını almayacak ev ödevleri seçilmelidir.
  • Danışanı bir ölçüde zorlayacak ama bunaltmayacak ve boğmayacak ev ödevleri seçilmelidir.
  • Verilen ev ödevinin yapılacağına ilişkin danışandan kesin bir söz alınmalıdır.
  • Danışanı, verilen ev ödevlerini yapmaktan alıkoyacak olası engeller saptanmalı ve danışan, bunların nasıl üstesinden geleceği konusunda hazırlanmalıdır.

Danışan, bir sonraki oturumda yaptığı ev ödevlerinin sonuçlarını getirdiğinde yaptıklarından ne öğrenip öğrenmediği belirlenmelidir. Yaptıklarında başarılı olmuşsa, bunları pekiştirmesi için yüreklendirilmelidir.

Kendini Ortaya Koymak İçin kılavuz Öneriler



  • Reddederken kesin bir “ Hayır” ifadesi kullanın. Neden reddettiğinizi açıklayın ancak gereksiz bir özür dileyici tutum içinde olmayın.
  • Olabildiğince çabuk ve kısa bir yanıt verin, karşınızdakini beklemede bırakmayın.
  • Aklınıza yatmayan bir şey yapmanız istendiğinde size bir açıklama getirilmesini isteyin.
  • Doğrudan konuştuğunuz kişiye bakın. Ne çok yüksek, ne de çok alçak sesle konuşun.
  • Eleştirecekseniz, karşınızdaki kişinin benliğini değil, davranışlarını eleştirin. Kişiyle davranışlarını eleştirmeyin. Kişiliğine saldırıda bulunmayın.
  • Başka bir kişinin davranışları üzerinde yorum yapacaksanız, “ben” dilini kullanın

Evlilik ve Grup Terapileri

DDDT kuramından yola çıkıldığında, daha güzel bir ilişki kurabilmek ve daha iyi bir iletişim sağlayabilmek için eşlere önerebilecek 7 yaklaşım vardır.



  1. Eşinizi olduğu gibi kabul edin.
  2. Sık sık beğendiğinizi gösterin
  3. Doğruluktan ayrılmadan iletişim kurun
  4. Eşinizle ayrı düştüğünüz konuları araştırın ve bunları paylaşın.
  5. Eşinizin amaçlarına dayanak olun
  6. Eşinize, yanlış olma ya da yanlış yapma hakkı tanıyın.
  7. İsteklerinizi yeniden gözden geçirin.
  8.  

527346

Kişi Okudu

Gözde Ünlüer
KidologLogo

TR

Teknik Destek
(10:00-23:59)

+90(850) 840 11 39

App Store

Google Play

Spotify

karekod

' Bilinçli ebeveynler mutlu nesiller '

* Kidolog E-Bülten Üyeliği ile Bizden Haberdar Olun

© 2024 kidolog.com /Tüm hakları saklıdır.